Yaya kaldırımında yolun hangi tarafından yürümeliyiz ?

Zeynep

New member
[color=]Yaya Kaldırımında Yolun Hangi Tarafında Yürümeliyiz? Bir Sosyal Yapı Meselesi[/color]

Toplumda sıradan görünen pek çok davranış, aslında derin sosyal yapıların ve güç ilişkilerinin bir yansımasıdır. “Yaya kaldırımında yolun hangi tarafından yürümeliyiz?” sorusu da bunlardan biridir. İlk bakışta sadece trafikle ilgili bir düzen gibi görünen bu konu, toplumsal cinsiyet rolleri, sınıfsal konumlar ve ırksal dinamiklerle birlikte ele alındığında, günlük yaşamın nasıl eşitsizliklerle örülü olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

Kaldırımlar, kamusal alanın en demokratik görünen yüzüdür; herkesindir. Ancak gerçekten öyle mi? Kimler bu alanlarda kendini özgür hisseder, kimler adımlarını ölçüp biçmek zorunda kalır?

---

[color=]Toplumsal Cinsiyet ve Kaldırımın Görünmeyen Hiyerarşisi[/color]

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar kamusal alanda yürürken erkeklerden farklı sosyal kodlara uymak zorunda kalır. “Kaldırımın sağından mı solundan mı yürümeliyiz?” sorusunun yanıtı, çoğu kadın için sadece yön değil, güvenlikle ilgilidir. Akşam saatlerinde ıssız bir sokakta kaldırımın “aydınlık” tarafında yürümek, çoğu zaman bir hayatta kalma refleksidir.

Kadınlar için kaldırımlar, patriyarkal yapıların izlerini taşır. 2019’da yapılan bir Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Araştırması, kadınların %63’ünün sokakta yürürken tacize uğradığını, %80’inin ise en az bir defa güzergâhını sırf “rahatsız edilmemek” için değiştirdiğini ortaya koydu. Bu veriler, kaldırımın fiziksel değil, sosyal bir güvenlik hattı olduğunu gösteriyor.

Erkekler içinse kaldırım genellikle nötr bir alandır. Fakat bu nötrlük, cinsiyet temelli ayrıcalığın görünmez kalkanıdır. Kadınların deneyimleriyle yüzleşen, bunu içselleştiren erkeklerin sayısı giderek artıyor. Çözüm odaklı yaklaşımlar arasında “kadınların güvenlik kaygılarını küçümsememek” ve “kamusal alanı birlikte yeniden tanımlamak” öne çıkıyor.

---

[color=]Sınıf ve Mekân: Kaldırımda Kim Yürüyebilir?[/color]

Kaldırım düzeni sadece cinsiyetle değil, sınıfla da ilgilidir. Büyük şehirlerde üst gelir gruplarının yaşadığı semtlerde geniş, temiz ve aydınlatılmış kaldırımlar varken, düşük gelirli bölgelerde kaldırımlar dar, bozuk ve kimi zaman tamamen yoktur.

Bu fark, sadece belediyecilikle açıklanamaz; sınıfsal görünürlükle de ilgilidir. Kaldırımlarda yürümek, görünür olmaktır. Ancak bazı sınıflar, bu görünürlüğün getirdiği denetimle daha çok karşılaşır. Özellikle işçi sınıfı mensupları veya göçmenler, sokakta daha fazla “izlenir”. 2021’de yapılan TÜİK Sosyal Yaşam Araştırması, gelir düzeyi düşük bireylerin kamusal alanlarda “dışlanma” hissini yüksek oranda yaşadığını gösterdi.

Bu nedenle “kaldırımın hangi tarafında yürümeliyiz?” sorusu, bir düzenleme değil; “kimin alanı daha güvenli, kiminki daha kısıtlı?” sorusudur.

---

[color=]Irk ve Etnisite: Kaldırımda Görünür Olmanın Bedeli[/color]

Kaldırımda yürümek, beyaz veya çoğunluk etnik gruplar için sıradan bir eylem olabilir. Ancak göçmenler, mülteciler veya azınlık topluluklarından bireyler için bu, potansiyel bir tehlike anlamına gelebilir.

Avrupa’daki birçok şehirde siyah bireylerin “şüpheli” sayılması ya da Ortadoğulu göçmenlerin polisin dikkatini çekmemek için daha kenardan yürümeyi tercih etmesi, bu durumun küresel bir örneğidir. Türkiye’de Suriyeli göçmen kadınların kamusal alanda sık sık “yabancılaştırıcı bakışlarla” karşılaşması, kaldırımın bile kimlikler üzerinden bölündüğünü gösterir.

---

[color=]Toplumsal Normlar: Kimin Yolu Daha Doğru?[/color]

Normlar, görünmez ama güçlü kurallardır. “Kaldırımın sağından yürümek gerekir” gibi basit bir ifade bile, otoritenin düzen takıntısının bir yansımasıdır. Bu norm, düzenin herkes için aynı şekilde işlediği varsayımına dayanır. Oysa kadınlar, yoksullar, göçmenler veya engelli bireyler için bu düzen eşit değildir.

Engelli bireyler, tekerlekli sandalye veya bastonla yürürken kaldırım rampalarının olmaması nedeniyle “taraf” seçemez. Toplumsal norm, onları görünmez kılar. Dolayısıyla kaldırım, bir eşitlik alanı değil; toplumsal önceliklerin aynasıdır.

---

[color=]Kamusal Alanı Yeniden Düşünmek: Empati ve Çözüm[/color]

Kadınların yaşadığı kaygılar sadece bireysel güvenlikle değil, kamusal alan tasarımıyla ilgilidir. Aydınlatma, genişlik, erişilebilirlik gibi unsurlar toplumsal eşitlik politikalarının parçası olmalıdır.

Erkekler için çözüm odaklı yaklaşım, sadece “koruma” değil, “paylaşma” odaklı olmalıdır. Yani kadının alanına müdahale etmeyen, onun varlığını normalize eden, eşit bir kamusal alan kültürü oluşturmak.

Bu noktada şehir planlamacıları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları devreye girmelidir. UN Women’ın “Safe Cities” projesi gibi girişimler, cinsiyet eşitliğini şehir planlamasına entegre etmenin mümkün olduğunu kanıtlıyor.

---

[color=]Kişisel Deneyim ve Gözlem[/color]

Kaldırımın sağında yürümeyi seçerken aslında “karşıdan gelenle çarpışmamak” dışında başka şeyler de düşünürüz. Bazılarımız, köşede duran bir grubun yanından geçmemeyi; bazılarımız ise aydınlatmanın az olduğu bölgeyi tercih etmemeyi seçer.

Bu küçük tercihler, büyük sosyal farkların izdüşümüdür. Benim deneyimimde, bir kadın arkadaşımın “kaldırımın aydınlık tarafında yürüme” refleksi, benim “zaman kazanmak için kestirmeden gitme” refleksimle kesiştiğinde, bu farkın cinsiyetle ne kadar bağlantılı olduğunu fark ettim.

---

[color=]Tartışmaya Açık Sorular[/color]

- Kaldırımlar gerçekten herkes için eşit erişilebilir alanlar mı?

- Şehir planlamasında “güvenli yürüyüş” kavramı kimler için tasarlanıyor?

- Erkeklerin kamusal alan deneyimi, kadınlarınkine ne kadar empatik biçimde dönüşebilir?

- Sınıf ve ırk farkları, kentteki hareket özgürlüğünü nasıl şekillendiriyor?

---

[color=]Sonuç: Kaldırımın Tarafı Değil, Toplumun Yönü Önemli[/color]

Yaya kaldırımında yolun hangi tarafından yürümemiz gerektiği, aslında toplumun hangi yöne gittiğini gösterir. Eğer kamusal alanlarda herkes eşit derecede güvende, görünür ve saygıdeğer hissedebiliyorsa, o zaman kaldırımın yönü değil, toplumun yönü doğrudur.

Görünürde sıradan olan bu soru, bizi daha adil, daha duyarlı ve daha bilinçli bir toplumsal düzen üzerine düşünmeye davet ediyor. Kaldırımlar sadece taşlardan değil, değerlerden inşa edilir. Ve hangi tarafta yürüdüğümüz değil, kiminle yan yana yürüyebildiğimiz önemlidir.
 
Üst