Ali
New member
Kulağı Delik Olmayanlar Nasıl Küpe Takar? Bir Hikâyeyle Anlatmak İstedim...
Merhaba forumdaşlar,
Bu akşam biraz dertleşmek, biraz da içimi dökmek istiyorum sizlerle. Aslında basit gibi görünen bir konudan yola çıkacağım ama biliyorum ki hepinizin içinde yankı bulacak bir tarafı olacak: kulağı delik olmayan birinin küpe takma hikâyesi. Çünkü bazen mesele sadece bir küpe değildir; bazen bir cesaret, bir özlem, bir anı, ya da bir iç hesaplaşmadır...
“Bir Küpeyle Başlayan Hikâye”
O gün yağmur yağıyordu. Ece, elindeki küçük gümüş küpeleri parmaklarının arasında çeviriyordu. Küçüklüğünden beri kulaklarını deldirmemişti; ne cesaret edebilmişti ne de istemişti. Ama şimdi, yıllar sonra o küpelere bakarken kalbinde bir şey kıpırdandı. Sanki o iki küçük halka, geçmişte söyleyemediklerinin, ertelediklerinin bir sembolü gibiydi.
Yanında oturan Can, her zamanki gibi konunun duygusal tarafını değil, pratik yönünü düşünüyordu.
“Ece, illa kulak deldirmene gerek yok,” dedi. “Mıknatıslı küpeler var, klipsli olanlar da. Hatta 3D baskıdan özel yapışkan modeller bile çıkarıyorlar artık.”
Ece gülümsedi. “Sen hep çözüm arıyorsun, değil mi Can?”
“Benim işim bu,” dedi Can gururlu bir sesle, “problemi görürüm, alternatif üretirim. Hayatta en az can acıtan yol varken neden zora gidelim?”
Ama Ece o sırada başka bir şeyin peşindeydi. Küpeyi kulağına değil, geçmişine takmak istiyordu. O ilk gençliğinde annesinin “bir gün istersen birlikte gideriz” dediği ama bir türlü fırsat bulamadıkları o güne. Annesi artık hayatta değildi, ve o küpeler annesinden kalmıştı.
“Strateji mi, His mi?”
Can için mesele her zamanki gibi mantıksaldı. Bir şey eksikse, tamamlanmalıydı. Bir ihtiyaç varsa, çözülmeliydi. Ama Ece için mesele eksiklik değil, anlamdı.
“Sen hep bir yol buluyorsun Can,” dedi Ece, “ama bazen insanlar yol bulmak istemez. Sadece hissetmek ister. Acısa da, yanlışa da düşse... O hissi yaşamak ister.”
Can sessiz kaldı. Çünkü o an, Ece’nin ne demek istediğini anlamıştı. Onun derdi kulağını deldirmek değil, geçmişinin bir noktasına yeniden dokunmaktı.
Bir süre sonra Ece, kararlılıkla kalktı. “Ben deldireceğim,” dedi.
Can kaşlarını kaldırdı. “Ciddi misin? İstersen önce araştırma yapalım, en az riskli yöntem…”
Ece gülümsedi. “Yok Can, bu kez strateji değil, kalbim konuşacak.”
“O Anın Sessizliği”
Küçük bir kuyumcunun arka odasında oturuyordu Ece. Can dışarıda bekliyordu.
Delici cihazın sesi duyulduğunda, Ece’nin yüreği bir anlığına sıkıştı. Ama sonra acının yerini bir huzur aldı. Küpeyi kulağına taktığında aynada kendine baktı; sanki sadece bir küpe değil, yıllardır ertelediği bir “evet” takmıştı.
Dışarı çıktığında Can oradaydı. Gözleriyle “acıyor mu?” diye sordu ama Ece’nin gözlerindeki ışıltı her şeyi anlatıyordu.
“Görüyor musun?” dedi Ece, “Artık annemin küpelerini takabiliyorum.”
Can sustu. Çünkü bazen hiçbir strateji, bir anın duygusunu anlatacak kadar güçlü değildir.
“Forumun Sessiz Tanıkları”
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm: Biz de bazen böyle değil miyiz?
Bir şeyi “yapmak” için değil, “hissetmek” için istiyoruz. Erkekler genelde çözüm üretir, kadınlar duygularına dokunur diyoruz ama aslında ikisi de aynı yerden besleniyor: tamamlanma arzusu.
Kimi bunu bir küpeyle yaşar, kimi bir kelimeyle, kimi bir sarılmayla.
Kulağı delik olmayan biri de küpe takabilir elbette. Klipsli, mıknatıslı, yapışkanlı... Bin türlü yolu var. Ama bazıları için mesele takmak değil, hak etmektir o küpeyi. Acısını da, anlamını da.
“Bir Küpe, Bir Hatıra, Bir Cesaret”
O günden sonra Ece ne zaman aynaya baksa, sadece bir takı görmedi.
Bir kararın, bir yüzleşmenin, bir sevginin izi vardı orada.
Can ise her defasında Ece’ye baktığında artık çözüm aramıyordu.
Çünkü bazen çözüm, hiçbir şey yapmamaktır.
Sadece yanında durmak, sessizce tanık olmaktır.
Forumdaşlar, siz hiç böyle hissettiniz mi?
Bir şeyi sadece “olduğu” için değil, “olması gerektiği” için yapmak istediniz mi?
Kulağı delik olmayan biri küpe taktığında aslında hepimiz biraz o küpeyiz: yerine oturduğunda tamamlanan bir parça...
“Son Söz: Küpe Sadece Bir Sembol Değil”
Küpe, kulağı delik olmayan biri için cesaretin sembolüdür.
O cesaret, çoğu zaman bir hatıraya, bir kayba, bir kabullenişe dayanır.
Ece’nin hikâyesinde olduğu gibi, bazen bir adım atarsın, küçük görünür ama içinde yılların sessizliğini taşır.
Ve belki de hayat budur: Herkesin kulağında bir delik vardır, görünmez ama hissedilir.
Kimimiz o deliği bir küpeyle doldurur, kimimiz bir anıyla, kimimiz bir insanla...
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Hiç sizin de “kulağınız delik değilken” takmak istediğiniz bir şey oldu mu?
Ya da hâlâ bekleyen bir küpeniz var mı?
— Paylaşın, konuşalım. Belki de hepimizin hikâyesi aynı küpenin diğer eşi gibidir.
Merhaba forumdaşlar,
Bu akşam biraz dertleşmek, biraz da içimi dökmek istiyorum sizlerle. Aslında basit gibi görünen bir konudan yola çıkacağım ama biliyorum ki hepinizin içinde yankı bulacak bir tarafı olacak: kulağı delik olmayan birinin küpe takma hikâyesi. Çünkü bazen mesele sadece bir küpe değildir; bazen bir cesaret, bir özlem, bir anı, ya da bir iç hesaplaşmadır...
“Bir Küpeyle Başlayan Hikâye”
O gün yağmur yağıyordu. Ece, elindeki küçük gümüş küpeleri parmaklarının arasında çeviriyordu. Küçüklüğünden beri kulaklarını deldirmemişti; ne cesaret edebilmişti ne de istemişti. Ama şimdi, yıllar sonra o küpelere bakarken kalbinde bir şey kıpırdandı. Sanki o iki küçük halka, geçmişte söyleyemediklerinin, ertelediklerinin bir sembolü gibiydi.
Yanında oturan Can, her zamanki gibi konunun duygusal tarafını değil, pratik yönünü düşünüyordu.
“Ece, illa kulak deldirmene gerek yok,” dedi. “Mıknatıslı küpeler var, klipsli olanlar da. Hatta 3D baskıdan özel yapışkan modeller bile çıkarıyorlar artık.”
Ece gülümsedi. “Sen hep çözüm arıyorsun, değil mi Can?”
“Benim işim bu,” dedi Can gururlu bir sesle, “problemi görürüm, alternatif üretirim. Hayatta en az can acıtan yol varken neden zora gidelim?”
Ama Ece o sırada başka bir şeyin peşindeydi. Küpeyi kulağına değil, geçmişine takmak istiyordu. O ilk gençliğinde annesinin “bir gün istersen birlikte gideriz” dediği ama bir türlü fırsat bulamadıkları o güne. Annesi artık hayatta değildi, ve o küpeler annesinden kalmıştı.
“Strateji mi, His mi?”
Can için mesele her zamanki gibi mantıksaldı. Bir şey eksikse, tamamlanmalıydı. Bir ihtiyaç varsa, çözülmeliydi. Ama Ece için mesele eksiklik değil, anlamdı.
“Sen hep bir yol buluyorsun Can,” dedi Ece, “ama bazen insanlar yol bulmak istemez. Sadece hissetmek ister. Acısa da, yanlışa da düşse... O hissi yaşamak ister.”
Can sessiz kaldı. Çünkü o an, Ece’nin ne demek istediğini anlamıştı. Onun derdi kulağını deldirmek değil, geçmişinin bir noktasına yeniden dokunmaktı.
Bir süre sonra Ece, kararlılıkla kalktı. “Ben deldireceğim,” dedi.
Can kaşlarını kaldırdı. “Ciddi misin? İstersen önce araştırma yapalım, en az riskli yöntem…”
Ece gülümsedi. “Yok Can, bu kez strateji değil, kalbim konuşacak.”
“O Anın Sessizliği”
Küçük bir kuyumcunun arka odasında oturuyordu Ece. Can dışarıda bekliyordu.
Delici cihazın sesi duyulduğunda, Ece’nin yüreği bir anlığına sıkıştı. Ama sonra acının yerini bir huzur aldı. Küpeyi kulağına taktığında aynada kendine baktı; sanki sadece bir küpe değil, yıllardır ertelediği bir “evet” takmıştı.
Dışarı çıktığında Can oradaydı. Gözleriyle “acıyor mu?” diye sordu ama Ece’nin gözlerindeki ışıltı her şeyi anlatıyordu.
“Görüyor musun?” dedi Ece, “Artık annemin küpelerini takabiliyorum.”
Can sustu. Çünkü bazen hiçbir strateji, bir anın duygusunu anlatacak kadar güçlü değildir.
“Forumun Sessiz Tanıkları”
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm: Biz de bazen böyle değil miyiz?
Bir şeyi “yapmak” için değil, “hissetmek” için istiyoruz. Erkekler genelde çözüm üretir, kadınlar duygularına dokunur diyoruz ama aslında ikisi de aynı yerden besleniyor: tamamlanma arzusu.
Kimi bunu bir küpeyle yaşar, kimi bir kelimeyle, kimi bir sarılmayla.
Kulağı delik olmayan biri de küpe takabilir elbette. Klipsli, mıknatıslı, yapışkanlı... Bin türlü yolu var. Ama bazıları için mesele takmak değil, hak etmektir o küpeyi. Acısını da, anlamını da.
“Bir Küpe, Bir Hatıra, Bir Cesaret”
O günden sonra Ece ne zaman aynaya baksa, sadece bir takı görmedi.
Bir kararın, bir yüzleşmenin, bir sevginin izi vardı orada.
Can ise her defasında Ece’ye baktığında artık çözüm aramıyordu.
Çünkü bazen çözüm, hiçbir şey yapmamaktır.
Sadece yanında durmak, sessizce tanık olmaktır.
Forumdaşlar, siz hiç böyle hissettiniz mi?
Bir şeyi sadece “olduğu” için değil, “olması gerektiği” için yapmak istediniz mi?
Kulağı delik olmayan biri küpe taktığında aslında hepimiz biraz o küpeyiz: yerine oturduğunda tamamlanan bir parça...
“Son Söz: Küpe Sadece Bir Sembol Değil”
Küpe, kulağı delik olmayan biri için cesaretin sembolüdür.
O cesaret, çoğu zaman bir hatıraya, bir kayba, bir kabullenişe dayanır.
Ece’nin hikâyesinde olduğu gibi, bazen bir adım atarsın, küçük görünür ama içinde yılların sessizliğini taşır.
Ve belki de hayat budur: Herkesin kulağında bir delik vardır, görünmez ama hissedilir.
Kimimiz o deliği bir küpeyle doldurur, kimimiz bir anıyla, kimimiz bir insanla...
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Hiç sizin de “kulağınız delik değilken” takmak istediğiniz bir şey oldu mu?
Ya da hâlâ bekleyen bir küpeniz var mı?
— Paylaşın, konuşalım. Belki de hepimizin hikâyesi aynı küpenin diğer eşi gibidir.